Bu sayfada yer alan tum makaleler, yazilar ve alintilar ilgimi ceken ve paylasmak istediklerimden derlenmistir. o.f.ozbasaran@hotmail.com

17 Mayıs 2006

faiz uzerine...


Kabul etmek gerekir ki; faiz yasağı dinimizde bir vakıadır. İslamiyet’e inananlar açısından faizin haram olduğu tartışılamaz. Faiz (riba) ise; anaparaya ek olarak alınan, para veya parasal değere sahip her türlü değerdir. Faiz konusundaki hüküm bu kadar açık olduğuna göre, Başbakan niçin yeni bir tanım yapılmasını istiyor?
Aynî, yani mal şeklindeki ödünç işlemlerinde her şey eskiden olduğu gibidir. Yani, belli miktarda bir mal -örneğin, 100 kg. buğday- ödünç alıp, verildiğinde, aynı vasıfta olmak şartıyla yine 100 kg. buğday geri verilmelidir. Burada anlaşılmasında güçlük olan hiçbir nokta olmasa gerektir. Ancak, günümüzdeki parayla yapılan ödünç (kredi) muamelesinde ‘aynî miktar’ kavramı tartışmaya açıktır. Tartışma da bütün dünyada uygulanmakta olan kâğıt para sisteminin özelliğinden ileri geliyor.
Evvelce yürürlükte olan altın ve gümüş para sistemi sağlam bir esasa dayanıyordu ve uygulaması kolaydı. Altın ve gümüşün para değeriyle, maden olarak değeri (ihmal edilebilir düzeydeki basım masrafları hariç) aynıydı. Fakat zamanla bu sistem hızla gelişen modern ekonomilerin ihtiyacını karşılayamaz hale geldi. Çünkü altının doğada sınırlı miktarda bulunuşu yüzünden, altın para arzı kısıtlı kalıyordu. Kâğıt para, devletleri para basmak için altın denen ender madeni bulmak veya satın alma mecburiyetinden kurtardı. Özellikle harp zamanlarında devlet açısından zirveye çıkan para gereksinimi kâğıt para sayesinde karşılanabildi. Altın para sisteminde ısrar edilseydi, gayri safi dünya hâsılasındaki büyük artışlar nedeniyle tıkanmaya mahkûmdu. Velhasıl, kâğıt para bir ekonomik zorunluluk olarak yaşamını sürdürüyor.
Bütün faziletine rağmen, kâğıt paranın getirdiği bir olumsuzluk var; o da enflasyonist eğilim doğurması. Şimdiki para, altın veya gümüş gibi sabit bir değer taşımıyor. Çünkü bu paranın değeri, üzerinde yazılı olan rakamdan değil, sahip olduğu satın alma gücünden ileri geliyor. Öte yandan, enflasyon yaşanan günümüz ekonomilerinde zaman içinde para değerinin düşmesi kaçınılmaz. Öyleyse, parasal ödünçlerdeki faiz konusunda nominal değer ve reel değer kavramlarına göre hüküm vermekten başka çare kalmıyor.
Nominal, isim, ad (name) sözcüğünden türemiştir ve şöyle tarif edilebilir: i) tahvil, diğer borç senetleri ve hisse senedi gibi mali belgelerin üzerinde yazılı olan değer. ii) maaş vb. gelirlerin aynen tahsil edildiği veya kaydedildiği miktar. Her iki halde de, nominal değerin iki özelliği göze çarpar. Birincisi, nominal değer, belgeli veya belgesiz tutarların umuma açıklanan ismi gibidir. İkincisi ise, nominal değer, üzerinde hiçbir ayarlama veya endeksleme yapılmayan tutardır. Reel (gerçel) değer ise, nominal değerden enflasyona göre düzeltme yapıldıktan sonraki değerdir.
Dolayısıyla, paranın üzerindeki rakam da adeta onun ismi ve nominal değeridir. Paranın gerçek değerini hesaplamak için, nominal değerden enflasyon oranı kadar indirim yapılır. İşte, faizin enflasyon oranını aşmayan bölümünün İslam’da yasaklanan şekliyle faiz alanına girmemesi gerekir. Çünkü, paranın nominal tutarı değişmemiş, ama onun temel işlevi olan satın alma gücü değişmiştir.
Kriz devrelerinde de elimizdeki gerçek ölçü reel faiz olmak zorundadır. Çünkü krizde paranın değeri artar, mal-mülkün değeri azalır. Böyle bir ortamda da paranın reel değerinin ölçü alınması uygun olur.
17.05.2006
e-posta adresi:s.uslu@zaman.com.tr